15 Ocak 2011 Cumartesi

Stephen King - Yazma Sanatı


‘...Yazınıza yapabileceğiniz gerçekten kötü şeylerden biri kelime dağarcığınızı süslemeye kalkmak belki kısa ifadelerden biraz utandığınız için uzun sözcükler aramaya çalışmaktır. Bu tıpkı bir ev hayvanına gece kıyafeti giydirmek gibi bir şeydir...’



İngiliz dilinin ve onun Amerikan versiyonunun özünde bir sadelik vardır, ama bu kaygan bir zemindir...’



‘...Kötü yazar yoktur, diyemem. Üzgünüm ama bir sürü kötü yazar var...’



‘...İnsan para kazanmak için, ünlü olmak için, kızlarla çıkmak için, ileride rahat etmek için veya arkadaş kazanmak için yazı yazmaz. Yazdıklarını okuyanların hayatlarını ve kendi hayatını zenginleştirmek için yazar. Ayakta durmak, iyi olmak ve kendini aşmak için yazar. BİR DE MUTLU OLMAK İÇİN, TAMAM MI? Mutlu olmak için... Yazı yazmak bir sihirdir, diğer tüm yaratıcı sanatlar gibi hayatın suyudur. Su bedava. Öyleyse için. İçin ve kanın.’


 ‘Alkolikler, tıpkı Hollandalıların kanal inşa etmeleri gibi savunmalar oluştururlar. Evlilik hayatımın ilk on iki yıl kadar bir süresini, kendimi ‘Sadece içmeyi sevdiğime’ inandırarak geçirdim. Ayrıca dünyaca meşhur Hemingway savunması’nı da kullanıyordum. Hiçbir zaman tam olarak dile getirilmemiş olsa da (bunu yapmak erkekliğe sığmazdı), Hemingway savunması şöyle bir şeydi: bir yazar olarak duyarlı bir insanım ama aynı zamanda da bir erkeğim ve gerçek erkekler duyarlıklarına kapılmazlar. Sadece kadınsı erkekler yapar bunu. O yüzden içiyorum. Yoksa başka türlü bütün bu varoluş dehşetini algılayıp da çalışmayı nasıl sürdürebilirim? Üstelik zaten içkiyle başa çıkabiliyorum. Gerçek bir erkek daima başa çıkar...



Allah kahretsin ben bir alkoliğim, diye düşündüm ve kafamda herhangi bir muhalif düşünce oluşmadı...



1985’te alkol sorunuma uyuşturucu bağımlılığını da ekledim, yine de pek çok madde bağımlısı gibi, marjinal olarak yeterli bir düzeyde fonksiyonlarımı sürdürdüm...



Yaratıcı çabalarla zihni dağıtan maddelerin iç içe oldukları günümüzün en büyük entelektüel pop mitlerinden biridir. Bundan en çok sorumlu tutulabilecek dört çağdaş yazar muhtemelen Hemingway, Fitzgerald, Sherwood Anderson ve şair Dyan Thomas’tır. Bu yazarlar İngilizce konuşan varolıuşçu Batı dünyasında insanların birbirinden koptuklarına ve bir duygusal boğuşma ve çaresizlik dünyasında yaşadıklarına dair görüşümüzü büyük ölçüde oluşturmuş kişilerdir. Bu kavramlar çoğu alkoliğe de hayli aşinadır, ortak tepki de eğlence şeklindedir. Madde bağımlısı yazarlar sonuçta madde bağımlılarıdır... yani başka bir deyişle, bilinen bahçe partisi ayyaşları ve bağımlılarıdır. Uyuşturucu ve alkolün daha ince bir duyarlılık yarattığına dair tün iddialar, her zamanki kerameti kendinden menkul palavralardır sadece. Alkolik kar küreme aracı şoförlerinin de aynı iddiayı öne sürdüklerini duymuştum, ifritlerden kurtulmak için içiyorlardı onlar da. İnsanın James Cones, John Cheever ya da Penn İstasyonu’ndaki bir ayyaş olması hiç fark etmez: bir bağımlı için içki içme ve uyuşturucu kullanma hakkı ne pahasına olursa olsun vazgeçilmezdir. Hemingway ve Fizgerald yaratıcı oldukları için yabancılaştıkları için ya da ahlaken zayıf oldukları için içmiyorlardı. İçiyorlardı çünkü hücreleri bunu yapmaları için mesaj yolluyordu. Belki yaratıcı insanlar, alkolizm ve bağımlılık konusunda öteki işleri yapanlara göre daha büyük bir risk altında olabilir, ama ne olmuş yani? Helâya kusarken hepimiz hemen hemen aynı görünüyoruz sonuçta...



...size anlatmak istediğim son şey masam. Yıllarca, bütün odayı kaplayacak masif meşe bir masaya sahip olma hayali kurmuştum... 1981 de istediğim masayı aldım ve ferah, bol ışıklı çalışma odama( evin arka tarafındaki tavan arası çalışma odasına dönüştürülmüştü) yerleştirdim. Altı yıl boyunca, hiçliğe giden bir geminin kaptanı gibi, sarhoş veya aklım başımda olmadan o masanın başında oturdum...



Ayılmamdan bir ya da iki yıl sonra, o ucube masadan kurtuldum...



İş şöyle başlar: masanızı köşeye yerleştirin ve yazmak üzere masaya her oturuşunuzda , masanın neden odanın ortasında durmadığını kendinize hatırlatın. Hayat, sanat için bir destek sistemi değildir. O, gidilecek öteki yoldur.’



Yazma Sanatını bir kez daha okudum. Çok sevdim bu sefer, iade etmiştim, hem de pek bişey yok, diye, ama değerini sonradan anladım, bazen böyle olur, bir tür pozisyon meselesi, o gün, geçmişteki o gün, farklı bir sudasınızdır; havanız, yaklaşımınız ona uygun değildir, hepsi bu. Tersi de olur kimi zaman, deli olduğunuz bir kitabı bir yıl sonra çöpe yollayabilirsiniz, gerçi her şeyde bu böyle değil mi zaten...



Resimle ilgiliyseniz bol bol skeç yapmanız gerekir, yani şip-şak çizimler, anlık resimler demek bu, elinizin alışması için, amatörlere hemen daima bu önerilir, doğrudur da. Elinize bir defter alırsınız ve her yerde çizmeye başlarsınız, ben ancak bir senedir böyle yapıyorum, çevrede genellikle çok meraklı olur ve işinizi yapamazsınız, biz Türkler biri sokağın ortasında bişeyler çiziyorsa durup geçecek kadar medeni (!) değiliz çok şükür, ama ben seviyorum bunu. Çocuksu bir ilgiyle bakarlar sana ve bakarken gözlerinde acayip bir merak oluşur.



Skeçlerle insanları en doğal haliyle yakalarsınız; bedenleri, yüzleri en çıplak en savunmasız halleriyle...



Bu sabah da metroda minik eskiz defterimle skeçlere başladım. Ama çizildiğini anlayan biri doğallığını yitirir, bazılarının canını da sıkabilirsiniz- benim henüz başıma gelmedi ama bir iki ters bakışla karşılaştım, haklılar elbette –



Yanımda oturan mutlaka izler elimi ve ben de onlara sorarım, nasıl? Beğendiniz mi. Evet! Hep beğenirler – biz Türkler çabucak memnun oluruz zaten, haksız mıyım?-



Yanımda bir delikanlı, o da beğendi. Resim öğretmeni misiniz, dedi, nedense hemen bunu sorarlar, hayır, dedim, hem aramızda kalsın delikanlı, resim öğretmenleri genellikle iyi çizemezler. Güldü. Tam ineceğim, ben de karikatür çiziyorum, dedi. Oooo, bunu şimdi mi söylüyorsun, benim istasyonuma geldik, ama sana tavsiyem bol bol desen çalış, bu çok önemli, gördüğün her şeyi çiz, her şeyi, dedim, öğreten abi durumu yani, ama bazen minik tesadüfler hayatınızın akışını değiştirir, neyse, delikanlı umarım çiziyordur bu akşam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder